2 Şubat 2020 Pazar

Düne Uzanan İrtibat Kabloları

İnsan bir yazı okurken, bir şey seyrederken, bir yere bakarken; anlayışıyla, yaşanmışlıklarıyla, şahsiyetiyle ve fikirleriyle oradadır. Elinde olanla okuyacak ve değerlendirecektir. Bu elbette benim için de böyle oluyor, ama bazen asıl mevzudan başka bir noktaya varıyorum. Asıl işlenen, ele alınan mesele üzerine düşünürken, kendimi biraz başka bir yerde buluveriyorum.

Herhâlde yine öyle olmuş bulunacak, 2012 Aralık ayında, Millî Gazete'de, Ebubekir Sifil Hoca'nın Mirasımız başlıklı makalesini okuyup, yine vardık bir yerlere. Bu kez düşünce bulutum puf diye ortadan kaybolmadan hocaya ulaştırayım diye harekete geçtim.


Hoca'nın o zamanlar aktif kullandığı Twitter hesabı üzerinden fikirlerimi yazmayı düşündüm, fakat sonra bundan vazgeçtim. Öylesi hem karmaşık olacaktı, hem de galiba biraz nasıl diyelim; daha sıradan ve özensiz gibi...

Neyse daha sonra hocaya bir mail atmanın daha münasip olacağını düşündüm ve öyle de yaptım.

Şunları yazdım:
“Selamun Aleyküm. Hocam “Mirasımız” başlıklı makalenizde mühim tahlil ve teşhislerde bulunmuşsunuz. Yazınızın öncelikli hedef kitlesi kimlerdir veya var mıdır bilmem ama “ihmal” ve “gaflet” teşhislerinde bulunuyorsunuz. Sonuç bölümünde ise bu “ilmî miras”a sahip çıkacak Alimler yetiştirilmesini bir “tedavi” olarak öne sürüyorsunuz. İşte bu noktada kendimize bir hisse çıkaracak olursak, gençleri, yeni nesli ilme teşvik ve tahrik etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Takdir edersiniz ki günümüzde genel itibarıyla gençlere baktığımızda, futbolcuları veya “pop yıldızları”nı takip ettiklerini görmekteyiz. Tabi bunda medyanın katkısı gözardı edilemez. Sürekli insanlara takdim edilen bunlar. Gündemde kalıyorlar ve alaka uyandırıyorlar. Bizim de Ulemayı gündeme taşıma noktasında yapılması gerekenleri düşünmemiz gerekiyor. O yüksek gayretli insanları genç nesille buluşturma noktasında neler yapabiliriz buna kafa patlatmamız gerekiyor. Bir sonraki makalenizde bu noktadaki düşüncelerinize yer verebilir misiniz? Selam ve dua ile…”
Bunu yazdığım zamanlarda olsa gerek, bize göre genç olan kardeşlerimizin teveccüh ettiği kişiler ve ilgi alanlarını düşünüyor ve rahatsız oluyordum. Biz artık onlardan başka bir yerdeydik; onlarsa bizimle beraber, ama bir bakıma bizden ayrı yerlerdeydiler. Kuvvetle muhtemel, alâka kurdukları arkadaş grupları, sosyal çevre onlara başka bir vizyon sunuyor, farklı bir projeksiyon yansıtıyordu. Gündemleri başkaydı. Tabii bizim doğrudan görmediğimiz bu ilgi alanlarının, bize bazı yansımalarını görebiliyorduk.


Buna sebep olan, reyting olsa gerekti, ama eskisi gibi değil. Sınırlı bir alanda ve birilerine mahsus popüler ilgi alanları veya kişilerin, gündemlerine dahil edilmesiydi. Artık eskisi gibi medya akışı hızla ele avuca sığdırılıp, değerlendirmeye tâbî tutulamıyor, zor.

Onlardan, yani gençlerden ve o bize uzak alanlardan, yabancısı olsak da bir şeyler işitiyorduk. Peki ya onlar bizim şu hâlde alâkadar olduğumuz mevzu ve kişilere, bu dünyaya ne kadar yakın veya uzak bulunuyordu? Değil ilgi alanları, kendinlerini ifâde edişleri, belki dilleri bile pek bizim gibi değildi. Muhtemelen biz, birtakım sebeplerle (ihmâl, gaflet, sorumsuzluk, vurdum duymazlık) onlara ulaşamadan, başkaları irtibâtı temin etmişti. Şimdi bizim doldurmakta yetersiz kaldığımız veya geç kaldığımız o alanı başkaları doldurmuş gözüküyordu.

Belki de biz, daha kendimizi toparlarken; tam olarak ne olduğumuzu, mensûbiyet ve âidiyetlerimizi keşfe çıkarken, onlar pek yanımızda değildi. Onlara ulaşanlar neyi nasıl yapmışlar ve gündemlerini zapt etmişlerdi?

Şimdi biz ne yapmalıydık da onlarla ortak noktada buluşmalıydık? Bugünün dünyasında kadim kıymetlerimizi, büyüklerimizi ve meşgûliyetlerini, bugünün gençleriyle; dolu dolu, popüler ve güncel bir görüntü arzedecek şekilde nasıl buluşturacaktık?

Hoca'ya anlatmak istediğim, zamâne gençlerine alternatif sunmak gerektiğiydi. Nasıl ki iyi pazarlanarak bazı kişi ve gruplar onlar için popüler kılınıyor, irtibat sağlanıyorsa; bunu görüp, o irtibatı doğru kişi ve alanlara kaydırmanın gerekliliğiydi. Bunun için neler yapmak lazım düşünmeli, iyice düşünmeliydik.

Ebubekir Sifil Hoca gönderdiğim maile geri dönüş yaptı. Sonrasında, Sorumluluğumuz başlıklı bir makale yazdı. Bundan bir süre sonra da bunun bir devamı olan İslamî İlimler ve Müslümanlığımız adıyla yeni bir makale yazdı. Başta da belirttiğim gibi, herhâlde hoca da kendi zaviyesinden meseleye yaklaşmış ve yazmıştı.

Ebubekir Hoca, yazısını şöyle bitiriyordu:
“Eğitim “pahalı” bir alan. Uzun süre, harcadıklarınızın karşılığını göremediğiniz, hatta “verip unutmak” gibi asil bir ruh durumu ve ufukla göğüslememiz gereken bir alan. Neylersiniz ki, geleceğimiz de burada…”
Evet, geleceğimiz eğitimde ama eğitim tam olarak ne, nerede ve bu sahaya kimler ne kadar hâkim? Eğitimciler ile eğitilenler arasındaki bağ ne kadar güçlü?

Sorumluluğunun ve sorumluluğumuzun farkında olanlar, yani bir bakıma “eğitimli” olanlar, eğitilecek olanlara sorumluluklarını fark ettirmeliler. Bugünün dünyasının farkında olmak ve güçlü bir iletişim tesis ederek gençlere ulaşmak gerekiyor. Sade gençler değil, ilme muhtaç herkes için gayrete gelmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar